Perşembe, Ekim 12, 2017

Parkinson Hastası Neden Yürümeli?

Her Şeye Rağmen Yürüyüş
"Park etmeye son ver"

            Sabahları 07,30 civarında kalkıp kahvaltıyı hazırlıyor, kahvaltıdan sonra kahvemizi içip bazen de tavla oynuyoruz. Tavla zarlarını parmaklarıyla yakalayamıyor oldukça zorlanıyor. Yakalamak için kendini zorlamasını seyrediyorum bir şey söylemeden. Çok zorlandığı her haliyle belli oluyordu. Epeyce denedikten sonra başka deneyimler başladı. Beyninde aktivite oluyordu seçenekler değerlendirmeye çalışıyordu. Köşeye getirip parmaklarını birleştirerek kısım halinde tutarak zarları tek tek almaya başladı. Her alışından sonra yüzünde bir süre sonra mimikler de oluşmaya başladı.
            Mimiklerin oluşması sevindirmeye başlamıştı beni. Suratı mat bir haldeydi bu günlere kadar. İfadesiz bir suratı vardı. Tavla oyunumuz bittiğinde dışarıya yürümek için çıkıyoruz.
            Her gün bir adım bile olsa zorluyordum fazla yürümeyi dinlenmelerde. Her dinlenme arazı bir adım fazlasıyla devam ederken kendisi bazen kızıyor ve ben de kızgın bir ifadeyle karşılık veriyordum. Amacım yumuşaklık görmemesiydi benden ki kendisi de gevşemesin. Bazen banklarda dinlenmek için otururken başkalarının da gelip yanı başımıza oturduğu zamanlar oluyordu. Oturanlar da yaşlılardı genellikle. Yaşlı yaşlıya sohbet amaçlı birkaç kelam bile olsa laf atıyor veya bir şey soruyordu. Ben cevap vermiyorum kendisi cevap versin diye. Bana baktığını fark ediyordum ama görmezlikten gelerek başka bir yöne bakarak seyrediyor görüntüsü veriyordum. Beş on dakikalık sohbetler oluşmaya başladı. Sohbetler vasıtasıyla halüsinasyondan çıktığını fark etmeye başladım.

Birlikte yürüyüşleri üç ay kadar sürdü. Her gün aynı şeyleri yapmak oldukça sıkıcı bir hal almıştı onun için ve oğlu için. Bazen baba oğul dinlenirken gelenler “bakıcın mı?” diye soruyorlardı gülümseyerek. O da “hayır, oğlum” diyordu gülümseyerek. Mimikleri çalışmaya başlamış, bu durumu da sevindiriyordu kendini ve oğlunu ama oğlu hiç de taviz vermiyordu hedeflenenlerden. Her sabah evden çıkmadan önce hedef belirleniyor ve sıkıştırmalar devam ediyordu. Kış ayları yaklaşmıştı ve havalar soğumaya başladı. Havaların soğuması hem iyi hem de kötüydü. İyi olan yanı terlemeyi geciktiriyordu ama terleyince de soğuması tehlikeliydi babası için.
            Tatil bölgesi yavaş yavaş tenhalaşıyor, etraftaki komşular birer ikişer ayrılıyordu. Bir hafta kadar geçmişti ki komşulardan yalnızca bir kişi kalmıştı karşı binada. O da gidecekti ama kışın tamamen gelmesini bekliyordu. Her sabah kalktıklarında balkonda görüyorlardı birbirlerini “günaydın komşu” diyerek selamlaşırlardı.
            Deniz yanı başlarındaydı ama onların hiç de ilgisi yoktu denizle, suyla. Yalnızca deniz kenarından yürürlerdi daha ilerideki parka doğru, dinlene dinlene. Parka ulaştıklarında sanki kaleyi ele geçirmiş kadar mutlu olurlardı. Bu durum yüzlerine de vururdu. Denize yakın otururlardı masa buldukları sürece. Yosun kokusu rahatlatıyordu, derin derin nefesler alarak bol oksijeni dolduruyorlardı ciğerlerine. Bir süre dinlenince çay veya kahvelerini içiyorlar uzun uzun uzaklara bakıp dalıyordu oğlu.
            Bu dünyadan eli eteği çekmiş halde olan ihtiyar yavaş yavaş kendine gelmeye başlamıştı. Oğlu bu durumu fak etmiş ve durumdan memnundu. Kötünün iyisiydi çünkü. Tek istediği şey kendi ihtiyaçlarını kendisinin görebilmesiydi. Hafızası yerine gelsin, sağa sola gidip eve dönebilsin istiyordu. Bu şekilde tamamen bağımlılık her ikisini de sıkıyor bitişik ikizler tarzı bir yaşam boğuyordu her ikisini de.
            Oğul fedakârca işini yapıyor hiç düşünmeden, bir beklentisi olmadan. Kendini düşünecek bir durumu da yoktu şimdilik çünkü düşünse de faydası olmayacaktı keyfini kaçırmaktan başka. Zaten yürümekten ve nefes almaktan aciz bir hali vardı, bitkin, sefil ve suratı düşkündü. Saklamaya çalışsa da çok açık belli oluyordu.
            Bazen otururken yalnızca nefes alıyorlar hiçbir kelime konuşmadan kalkıyorlardı birkaç saat oturduktan sonra. Her gelişleri büyük çaba ve dönüşleri de bir o kadar çaba gerektiriyordu. Üstelik giderken yol yokuştu. İnerken kolay oluyordu, daha az dinleniyorlardı yolda ama dönerlerken dinlenmeleri daha fazla oluyordu.
31/

                                                                                             Dedenin Torunu


Görsel: Google Görseller

2 yorum:

  1. Bloğunuzu yeni keşfettim, inceledim biraz ve gayet güzel yazıyorsunuz. Takibe aldım bloğunuzu, sizi de kendi bloğumuzda misafir etmek isterim :)

    maviveedebiyat.blogspot.com

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mücahit Dogan,
      Teşekkür ederim.
      Elbette bir kahvenizi içmeye uğrayacağım.

      Sil

Yorumlar:
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.