Aile |
Küçük bir lokanta işhanı içinde, küçük 4 masalık bir dükkân. Karı koca çalışıyorlarmış birlikte. İki küçük çocukları var biri kız diğeri oğlan ve okula gidiyorlarmış.
Tesadüf eseri keşfettik burasını önünden gelip geçerken. İşhanı girişinde küçük, ayaklı bir ilan panosu vardı, "kuru-pilav-cacık 6.00 lira" yazısı dikkatimi çekmişti ilk gördüğümde ve içeriye girmiştik yine birlikte.
Başka yemekleri ve köfte çeşitleri de var.
Uzak diyarlardan gelip yerleşmiş
buraya uzun seneler önce ve buradan bir kızla evlenmiş. Memnunmuş hayatından,
hanımından da. El birliğiyle çorbayı kaynatıp gidiyorlarmış işte. Yemek yapmayı
hanımından öğrenmiş zamanla, önceleri bulaşıkları o yıkıyormuş ama yemekleri
öğrendikçe bulaşıklar da ortak olmaya başlamış, terfi etmiş yani, kendi
ifadesiyle. Hanımı da gülümseyerek dinliyordu anlattıklarını bize.
“Hiç sıkılmaz bu anlatmaktan,
işte böyle bazen içine katıştırır da güldürür. Alıştım artık ben de önceleri
biraz utandım ama kendisine dediğimde utandığımı, neden utanıyorsun ki, ne var
bunda Allah'ın bildiğini kulundan mı saklayayım yani. Sen rahat ol ustam”
diyerek beni savuşturdu her seferinde. Komşular falan takılmaya başladılar bir
süre sonra, hiç aldırış etmiyordu ama ben utanıp sıkılıyordum o zamanlar. Şimdi
umurumda olmuyor ben de alıştım” dedi gülümseyerek.
“Bazı insanlar ne kadar şanslı
oluyorlar yahu” diye geçiriyordum onların anlattıklarını dinlerken imreniyordum
onlara. Yürüyüşlerimizde yemek molamızı burada vermeyi planlıyoruz genellikle.
Bazen özel siparişlerimiz olup olmadığını da sormaya başladılar tanıdıkça ve
biz de söylüyorduk olduğu zaman. Örneğin yoğurtlu ıspanak gibi.
Yemeğimizi yedik öğleyin
ilaçlarını aldı delikanlı. Çocuklarda öğle paydosuna geldiler yemeğe. Hemen
kendileri ne istedilerse doldurdular tabaklarına ve geçip bir masada yediler
yemeklerini ve tabaklarını bulaşıkların içine bırakarak “Hayırlı işler” deyip
tekrar çıktılar dışarıya, okullarına gitmek üzere. Biz de arkalarından çıktık “Hayırlı
işler” diyerek. Yürüyüşümüze devam ettik molalarla.
Ortalama hedefimiz bir kilometre
kadar gidiş planlıyordum, ilk zamanlarda mümkün değildi ama zamanla bir buçuk
kilometreye kadar çıkmalıydık bana göre. Kasların açılması gerekiyordu. Kaslar
açıldıkça enerji isteyecekler ve enerji istedikçe kalp çalışacak daha fazla kan
pompalamak için. Daha fazla kan pompalanması demek beyne daha fazla oksijen
gitmesi demek. Daha fazla oksijen gitmesi demek de beyin hücrelerinin daha az
ölmesi demekti benim düz mantığıma göre.
İkindi üzeri geriye dönerken
yiyecek bir şeyler alıp evin yakınındaki marketten eve geliyoruz her gün. Bazen
Migros’tan alışveriş yapıyoruz. Biraz uzak ama olsun aradığımız hemen hemen her
şeyi bulmak mümkün oluyor.
Hep aklım bilgisayarda takılı
kaldı. Önünden geçtiğimiz günde iki kez vitrine bakarak geçiyorum sürekli
istemesem de gözlerim kayıyor. Bazen içeriye girip fiyatlara bakıyorum.
Fiyatlar şimdilik bana göre oldukça pahalı ve benim bütçemi allak bullak eder
cesaret edemiyorum taksitli de olsa almaya.
Önümüzdeki günlerin neler
getireceği belli değil, daha kötü koşullar oluşabilir her ihtimale hazırlıklı
olmalıyım kendimce. Ama çocukların sevdiği bir oyuncağı istediği kadar çok
istiyorum bir bilgisayar alıp internete bağlanabilmeyi. İnternet'e bağlanmayı Vınn
ile düşünüyordum ilk zamanlar için daha ucuza gelirdi bana, minimum miktardaki
paketlerden birinden yükleyip idareli kullanırdım ve üç ay sürede idare
ederdim. Maksimum da üç ay süresi var her yüklemenin. Öğrenmiştim öncelerinde.
Ne kadar çok istesem de bir süre daha beklemek zorundayım maalesef. Başka çarem
yok. Kendimi mağarada elektriksiz susuz bir yerdeymiş gibi hissediyordum bazen.
Çok ihtiyacım olursa internet kahvelere gidip 1 liralık sürede işimi halledip
çıkıyordum…
40/
Dedenin Torunu
Görsel: Google Görseller
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlar:
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.