Sabahleyin her zamanki gibi
kalkıp kahvaltılarını yaptılar birlikte. Komşu radyosunu açmıştı kısık sesle
müzik dinleyerek kendisine kahvaltı hazırlıyordu. Gördüklerinde “buyur gel
komşu, birlikte yapalım kahvaltıyı” dedi oğul el sallayarak karşıya.
Komşu teşekkür ederek hazırladığını söyledi, başka zaman için olsun diyerek hazırlığına devam etti. “Şu müziği biraz açsan da bizim de kulaklarımızın pası silinse” deyince gülümseyerek “ne demek, elbette” dedi ve onların duyabileceği kadar açtı.
Komşu teşekkür ederek hazırladığını söyledi, başka zaman için olsun diyerek hazırlığına devam etti. “Şu müziği biraz açsan da bizim de kulaklarımızın pası silinse” deyince gülümseyerek “ne demek, elbette” dedi ve onların duyabileceği kadar açtı.
Kimse rahatsız olmayacaktı çünkü
çevrede kimse kalmamıştı. “Teşekkür ederiz” dedi oğul ve uzun geçen günlerdir
özlemiş olduklarını fark ettiler müziği. Bir tuhaf duygu kaplamıştı her
ikisinin de içini. Sanki uzun yıllardır hiç müzik sesi duymamış gibi can
kulağıyla kulak kabartıyorlardı. Öyle ki bazen çiğnemeleri bile duruyordu
müziğin ritmine göre.
“Bir radyo ister misin alalım
mı?” dedi oğul babasına bakarak. Babası baktı bir süre yüzüne, anlamadığını
düşünerek ses tonunu yükselterek sordu tekrar aynı soruyu. Anlaşılan kulakları
da yavaş duyuyordu. Her gün birkaç şey keşfediyordu babasına ait. Kulaklarının
yavaş duyması ilk kez düşündüğü bir durumdu. Kulak muayenesine götürmeliydi en
kısa sürede, gerekirse kulaklık alınmalıydı.
“Almayalım, gerek yok” dedi,
elinden geldiği kadar mimiklerini göstermeye çalışarak. Gülümsemeye çalışmıştı
ama tam da olmuyordu. Yüz kasları esnekliklerini kaybetmiş durumdaydılar sanki.
Suratında her zaman kızgınlık ifadesi vardı. Bütün sebep kaslardı, kasların
tembelliğiydi.
“Neden?” diye sormaya gerek
duymadı. Büyük ihtimalle kulakları tam seçemediği için gürültü gibi geliyordu
kendisine. Israr etmenin anlamı yoktu.
Kahvaltı bittikten sonra bir
sigara yaktılar birlikte. Epeyce bir zamandır kafasında dolanıp duruyordu
sigara konusu ama bir türlü gündeme getirip soramamıştı kendisine. Sigarayı
bırakmalıydı, kendi sağlığına katkısı olabilirdi bunun. Doktorla
konuşmamışlardı ama mantıksal bir yaklaşımla bakıldığında beyine temiz kan
gitmeliydi. Sigara kirlendiriyordu giden kanı. Oksijeni azaltarak etkiliyor
olabilirdi. Oğul bu düşünceyle bugün konuşmak istiyordu bu konuyu.
Kahvelerini içerken açıldı konu.
Konu açılınca özellikle oğlunun suratına ve gözlerine baktı uzun uzun,
çekemiyor mu acaba şüphesi vardı içinde. Ne de olsa parasını oğlu veriyordu ve
önemli bir miktar oluşturuyordu ay sonuna kadar. Hemen hemen aylık mutfak
masraflarına eşit bir rakamdı.
Sakin sakin anlattıklarını
anlamaya çalıştı. Arada bir cevap veriyor başını sallıyor onaylamak için. Oğul
ezile büzüle anlatmaya çalışıyor yanlış anlamasını önlemek için ve sözlerini
dikkatle seçiyordu. Konuşma öylesineydi bu kez, sohbet havasındaydı.
Tavla oynamadan erken çıkmaya
karar verdiler. Hava bugün daha da sıcaktı geçen birkaç güne göre. Sıcaklar çok
bastırmadan yolun yarısını kat etmek istiyorlardı. Sahile indiler öğle vaktine
doğru. Yolda dinlenmeleri oldukça fazla olmuştu bugün. Her ne kadar erken
çıkmaya çalışmış olsalar da havanın sıcaklığı etkilemişti.
Sahilde her zamanki gibi uzun
uzun oturup gelip giden gemi ve tekneleri izlediler. Teknenin biri balıkçı
teknesiydi ve avladıkları balıkları kasalarla çıkarıyorlardı kaldırımın
altındaki kısma diziyorlardı. Küçük bir tekne içinde birkaç kişi daha vardı
yanlarında.
Balıkların çoğu canlıydılar ve
hareket ediyorlardı. Birlikte kalkarak önlerinde olan balıkçıların yanına doğru
birlikte yürüdüler. Oğlu babasının kolundan tutarak götürüyordu. Babası da
farkındaydı balıkçıların. İnsanlar bir anda kalabalıklaşmıştı başlarında.
Aralarından sıyrılarak birkaç adım daha attılar ve aşağıda duran kasaları
gördüler.
“Hangisinden alalım?” dedi oğlu
balıkları göstererek. İşaret ederek gösterdi balıkları. İşaret edilenler levrek
balıklarıydı. Üç adet seçip tarttılar ve temizlenmesi için yanındaki arkadaşına
verdi tartan adam. Ücretini ödeyip aldılar biraz bekledikten sonra. Tekrar
geriye gelip oturdular, birer çay daha söyleyerek.
Öğle
yemeklerini biraz geç yedikleri için henüz açlık hissetmiyorlardı o nedenle de
oturmanın sakıncası yoktu onlar için. Balıkların bozulabilme ihtimalini
düşünerek kalkmak 'istiyordu oğul. Eve varınca hazırlık da yapılacaktı. Bugün
felekten bir gün çalacaktı ve giderken kendine içecek bir şeyler tasarlıyordu.
Kafası
allak bullak, duyguları karma karışık dolaşıyordu ortalıkta. Hiç olmazsa birkaç
dakikalığına da olsa unutmayı istiyordu her şeyi. Uyuşmakla rahatlamayı
düşünerek hislerini gevşetti.
32/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlar:
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.