"meyve tabağı" |
Yattığı
yerde pek rahat edemediğini düşünerek uyandırdım hafifçe dokunup sallayarak.
“Haydi kalk yerine yat istersen” dedim duyacağı biçimde. “Tamam” dedi yarı
anlaşılır yarı anlaşılmaz bir mırıltıyla, bu durumu korkuttu beni felç mi geldi
diye ama korkum boşunaydı. Dikkatlice kalktı ben de yardım ettim ve odasına
gitti yavaş adımlarla. İlacını almasını söyledim uyumadan önce. Son ilacıydı
günün. Uykusu içindi, uykusuzluk sorununu ortadan kaldırmak için uyku
düzenleyici alıyordu ve rap rahat uyuyordu geceleyin. Sabahleyin de erkenden
05-06 da kalkıyordu.
Ben
yavaş yavaş tadına varmaya çalışıyordum keyfimin ama hiç de haz alamıyordum
durumdan. Kendimi kandırmaya çalışmaktan başka bir şey değildi bu durum. Biraz
moralim düzelsin, kendime gelebileyim istiyordum sadece. Uzun bir süredir alkol almadığım için de
birkaç yudumdan sonra etkilemeye başladı beni rakı. Az da olsa gevşeme
hissediyordum kendimde ancak düşüncelerim gevşemiyordu bir türlü Arap atı gibi birbiri
arkasına binlerce Arap atı koşturmaya başladı kafamın içinde.
İhtiyar delikanlının söyledikleri,
durumu, birlikte yaşanılanlar her biri tek tek gelmiyorlar topluca geliyorlardı
üstüme üstüme. Eziliyordum altlarında bazen paramparça olup dağılıyordum
çevreye ve uçuşuyordu parçalarım havada. İradem pek sağlamdı ama işe
yaramıyordu artık çok yıprandı demek ki o da kendisine faydası kalmamış bana
nasıl faydası dokunsun ki.
Kalan balığı tekrar ısıttım ve
balkondaki masaya taşıdım servisimi. Hava oldukça serin duruyordu, hafiften rüzgâr
geliyordu bazen aşağıdan yukarıya, yüzümü yalayarak geçtiğini hissediyordum.
Hoşuma gidiyordu bu durum bir daha esse diye beklemeye başladım.
Karşı komşum da balkon ışığını
yakmaya gerek görmeden birasını yudumluyordu küçük radyosunda çalan Türk sanat
müzikleri eşliğinde. Ben de kulak kabartıyordum gece vakti. Ben de balkon
ışığını yakmamıştım, zaten sokak lambası tamamen aydınlatıyordu ortalığı.
“Her gün her gün olmuyor be komşu
yalnız bira içmek, artık evleneceğim ama çocuklardan çekintim var, ‘bu yaştan
sonra evlenip de ne yapacaksın biz bakarız sana’ dediler ilkinde” demişti komşu
bir süre öncesinde sohbet ederken. Konu evlenmekten açılmıştı. Bana
sorduklarında da “kendimi toparlamam lazım, ileride belki” demiştim öylesine
laf olsun diye hiç düşünmeden. Yalnızca sohbete cevap olsun diye söylemiştim o
sözleri. Benim için evlenmek kim, evlenmeyi düşünmek kim, olacak iş değildi
zaten.
Elde avuçta ne para var, ne iş
var, üç beş kuruşa talim edeceğim, durum buydu, ev kira gel de düşün evliliği
sen. Bir de yaşlı ve hasta kendini bilmez bir adama bakacaksın, hey yavrum hey
be. Evliliğe gel evliliğe diye aklımdan geçtiğinde gülümsemeye çalıştım ama
dudaklarım gidemediler cm bile ötesine durdukları yerden. Bardağın dibinde kalanını da yuvarlayıp
balığı da tükettim ve iş yıkamaya geldi. Yağ kokusu ve balık kokusu nasıl
beklerdi öyle ortalıkta.
Kendime ödül teklif ettim,
bulaşıkları yıkarsam bir duble daha rakı vardı, yanında da meyve. Kandırdım
kendimi “tamam” dedim. Başladım bulaşıkları yıkamaya. Önce kabalarını boşaltım
poşete, sonra ılık deterjanlı suyla bol köpüklü ovaladım tabakları. Porselen
olması büyük şanstı, yıkaması kolaydı. Yarım saat sürmedi hepsinin temizliği.
Kurulamayı kim icat ettiyse de beni ilgilendiren bir icat değildi.
Ödülümü hak etmiştim işte,
istersem her şeyi yaparım ben, elimden bir şey kurtulmaz kolay kolay, haydi
yavrum doldur şu rakıyı bakayım, bir nefis tarafında meyve tabağını hazırla,
yürrü anca varırsın, dalga geçtim gaz verdim iddiaya girene.
Hemen sözünü tuttu, rakıyı koydu,
biraz su ilave ederek, buz koydu bardaklara. Meyveleri çıkarıp yıkadı bir güzel
ve soyulup dilimlenmesi kolay işti onun için. İnsanın iç içe birden fazla
olması işte böyle bir şey el ele verdikleri zaman. Beş dakikada Beşiktaş oluyor
her şey. Tertemiz masa ve servis hazırdı balkonda. Keyif dediğin böyle olurdu
değil mi? “Afiyet olsun, yarasın.”
36/
Dedenin Torunu
Görsel: Google Görseller
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlar:
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.