Pazar, Ekim 15, 2017

Balık ziyafeti

             
"Balık Ziyafeti"
Hemen döndü bankoda duran balıklara ve tavayı alıp ocağın üstüne koydu. Kafasının içinde dolananlardan kurtulmak istiyordu bir an önce.

      İçine yağı boşalttı. Altının ateşini açtı. Tavadaki yağ kızarırken balıkların üzerindeki tülbenti açtı. Raftan derince bir tabak alıp önüne koydu. Biraz buğday unu boşalttı kutusundan. Hazır almıştı geçenlerde lazım olur diye. Yumurtayla kullanmayı düşünmüştü, hani o çocukluğunda yediği şipitler yok muydu, onlardan yapmak istemişti aslında unu alırken marketten ama unutmuştu işte koyduğu yerde. 
     Neden olmasın, yarın kahvaltıda yapardı. 
             Balıkları una buladı, kuyruğundan tutarak havaya kaldırdı fazlalıklar dökülsün diye. Kızarmış olan yağın içine yavaşça uzattı boylu boyunca, kuyruk hafifçe uzun kalmıştı ama olsun idare ederdi. Diğer balığı da aynı şekilde una bulayıp tavanın içine uzattı. İki balık yan yana yatıyorlardı kızaran yağın içinde ve sesler çıkıyordu kaynayan yağdan ve pişen balıklardan. Bir süre seyretti balıkları, ateşi kıstı biraz, yavaş ateşte pişsinler diye düşündü. Etrafa çok yağ sıçrıyordu böyle durumda. Balık pişirmek zor değil ama etrafa sıçrayan yağ zerreciklerini temizlemek büyük bir dertti sonra. Nereye sıçradığını bilmiyorsun ki oraları temizlesen, bankonun her tarafını ve yanları da temizliyorsun. Bir an iştahı kaçtı düşündüklerinden.
              Balıkları çevirdi tavanın içinde. Ne de güzel pembeleşmişler, alt yanı da pembeleşsin tamamdır bu iş. Çatalı bıçağı, peçeteyi yerleştirdi masadaki servis tabaklarının yanına. Hiç böyle sofra hazırlamadığını düşündü. İlk defa böyle bir sofra hazırlıyordu. Aklına geliverdi birden hazırlamıştı karısı hasta olduğunda daha evliliğinin ilk haftalarında. Ne olmuştu hazırlamış da hazırladığı, emek emek pişirdiği çorbasından bir kaşık bile almamıştı hanımı. Hemen arkadaşını çağırmıştı kendisine şehriye çorbası yapması için. Arkadaşı da gelmişti hemen ve çorbasını yapmıştı kendisine. Pişirdiği çorbayı da dökmüştü kimse görmeden.
Salata
              Çok alınmıştı bu durumdan. İnsan bir tadına bakardı hiç olmazsa, hatta biraz daha ileriye giderek kendi yapacağı şeyi düşündü. Ne olursa olsun bitinceye kadar içerdi ne olursa olsun, çünkü kocası pişirmişti diye düşünerek. Nerde o anlayış benim karıda eser bile yok düşünceden, bırak ince düşünmeyi kabası bile yoktu düşüncenin. O günden sonra hanımı için hiçbir şey yapmamaya karar vermişti ama sofraya da ne gelse yiyordu. Özel bir isteği olup olmadığı hiç sorulmamıştı ama sorulsaydı eğer ne pişirirsen seve seve yerim derdi elbette.
              “Balıklar pişti, sofra hazır, buyur bakalım ziyafete” dedi babasına. Yattığı yerden kalkıp “tamam” dedi babası ve kalktı geldi sofranın başına. Suratında hiçbir ifade yoktu yine, her zamanki gibi ifadesizdi. Sevinci ve üzüntüsü suratından belli olmuyordu hiç. Hep üzgün görünüyordu suratına bakılırsa.
              “Dur dur, balığın iskeletini ayırayım, kılçığı yok zaten.” diyerek iskeletini çıkarıp ayrı bir tabağa koydu. Kendisininkini ayırmadan yemeye devam etti. İhtiyarın ellerinin titremesi devam ediyordu ama yalnızlarken daha rahat oluyordu. Çok çaba harcadığı belliydi halinden, karışmak istemedi ona ve bıraktı kendi haline. Yedirmeyi kendisine yediremiyordu, üzüleceğini biliyordu çünkü. Daha önceleri denemişti yedirmeyi ama o zamanlar kaşıkta veya çatalda hiçbir şey kalmıyordu silkelenmekten, ağzına ulaştıklarında boşalmış oluyordu.


34/

                                                                                 Dedenin Torunu


Görsel: Google Görseller

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlar:
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.