"Balık Ziyafeti" |
İçine yağı boşalttı. Altının ateşini açtı. Tavadaki yağ kızarırken balıkların üzerindeki tülbenti açtı. Raftan derince bir tabak alıp önüne koydu. Biraz buğday unu boşalttı kutusundan. Hazır almıştı geçenlerde lazım olur diye. Yumurtayla kullanmayı düşünmüştü, hani o çocukluğunda yediği şipitler yok muydu, onlardan yapmak istemişti aslında unu alırken marketten ama unutmuştu işte koyduğu yerde.
Neden olmasın, yarın kahvaltıda yapardı.
Balıkları una buladı, kuyruğundan tutarak havaya kaldırdı fazlalıklar dökülsün diye. Kızarmış olan yağın içine yavaşça uzattı boylu boyunca, kuyruk hafifçe uzun kalmıştı ama olsun idare ederdi. Diğer balığı da aynı şekilde una bulayıp tavanın içine uzattı. İki balık yan yana yatıyorlardı kızaran yağın içinde ve sesler çıkıyordu kaynayan yağdan ve pişen balıklardan. Bir süre seyretti balıkları, ateşi kıstı biraz, yavaş ateşte pişsinler diye düşündü. Etrafa çok yağ sıçrıyordu böyle durumda. Balık pişirmek zor değil ama etrafa sıçrayan yağ zerreciklerini temizlemek büyük bir dertti sonra. Nereye sıçradığını bilmiyorsun ki oraları temizlesen, bankonun her tarafını ve yanları da temizliyorsun. Bir an iştahı kaçtı düşündüklerinden.
Balıkları
çevirdi tavanın içinde. Ne de güzel pembeleşmişler, alt yanı da pembeleşsin
tamamdır bu iş. Çatalı bıçağı, peçeteyi yerleştirdi masadaki servis
tabaklarının yanına. Hiç böyle sofra hazırlamadığını düşündü. İlk defa böyle
bir sofra hazırlıyordu. Aklına geliverdi birden hazırlamıştı karısı hasta
olduğunda daha evliliğinin ilk haftalarında. Ne olmuştu hazırlamış da
hazırladığı, emek emek pişirdiği çorbasından bir kaşık bile almamıştı hanımı.
Hemen arkadaşını çağırmıştı kendisine şehriye çorbası yapması için. Arkadaşı da
gelmişti hemen ve çorbasını yapmıştı kendisine. Pişirdiği çorbayı da dökmüştü
kimse görmeden.
Salata |
Çok
alınmıştı bu durumdan. İnsan bir tadına bakardı hiç olmazsa, hatta biraz daha
ileriye giderek kendi yapacağı şeyi düşündü. Ne olursa olsun bitinceye kadar
içerdi ne olursa olsun, çünkü kocası pişirmişti diye düşünerek. Nerde o anlayış
benim karıda eser bile yok düşünceden, bırak ince düşünmeyi kabası bile yoktu
düşüncenin. O günden sonra hanımı için hiçbir şey yapmamaya karar vermişti ama
sofraya da ne gelse yiyordu. Özel bir isteği olup olmadığı hiç sorulmamıştı ama
sorulsaydı eğer ne pişirirsen seve seve yerim derdi elbette.
“Balıklar
pişti, sofra hazır, buyur bakalım ziyafete” dedi babasına. Yattığı yerden
kalkıp “tamam” dedi babası ve kalktı geldi sofranın başına. Suratında hiçbir
ifade yoktu yine, her zamanki gibi ifadesizdi. Sevinci ve üzüntüsü suratından
belli olmuyordu hiç. Hep üzgün görünüyordu suratına bakılırsa.
“Dur
dur, balığın iskeletini ayırayım, kılçığı yok zaten.” diyerek iskeletini
çıkarıp ayrı bir tabağa koydu. Kendisininkini ayırmadan yemeye devam etti.
İhtiyarın ellerinin titremesi devam ediyordu ama yalnızlarken daha rahat
oluyordu. Çok çaba harcadığı belliydi halinden, karışmak istemedi ona ve
bıraktı kendi haline. Yedirmeyi kendisine yediremiyordu, üzüleceğini biliyordu
çünkü. Daha önceleri denemişti yedirmeyi ama o zamanlar kaşıkta veya çatalda hiçbir
şey kalmıyordu silkelenmekten, ağzına ulaştıklarında boşalmış oluyordu.
34/
Dedenin Torunu
Görsel: Google Görseller
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlar:
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.