Salı, Nisan 03, 2018

Aşkım, Kaç Çocuk İstersin?

"Çay"

                Aklından geçenlere kendisi de gülmeye başladı kıs kıs: arkadaşlarıyla birlikte felsefe, edebiyat, siyaset sohbetleri yaptıkları zamanlardı, gençlik zamanlarıydı: “ne günlerdi o günler, ah dönebilsem yine…” diye hayıflandı çayı tutmak için elini uzatırken. Çayı uzatan garsonun da gülümsemesi dikkatini çekmişti de aklından geçenlerin okunduğunu düşündü.
                Hani o futbol takımı kurmayı hayal ettiği zamanlar vardı bir de.  Sağ ayağını uzattı öne doğru. Kız arkadaşına dediklerini düşününce utandı biraz; “nasıl cesaret edebildin oğlum sen bunları o sıska, kara kuru kıza söylemeye?” hakikaten malmışsın be yavrum diye geçirdi sonra. Çayını karıştırdı acelesi varmış gibi.
                “Afferin kıza be arkadaş, hiç de korkmadan ‘neden olmasın, çok severim çocukları’” demişti de gülümsemişti utangaç utangaç.”  Biraz ileride oturan adam bakmaya başlayınca sesli düşünmeyi bırakıp sessiz düşünmeye başladı. Her şey –o an- gözlerinin önünde o zamanki kadar canlıydı.
                “kaç çocuğumuz olsun istiyorsun aşkım?” diye sormuştu kız, melül melül gözlerinin içine bakarak o parkta, masada otururken gözlerden ırak. Çok, çooook istiyorum ben, yani çok çocuk istiyorum. Takım kuracağım, futbol takımı..” demişti, çiftlik boğası sanıyordu kendisini o zamanlar.
                Kızcağız neye uğradığını şaşırmıştı önce, soruyu sorduğuna sormuşuna bin pişman olmuştu kendisiyle alay edildiğini düşününce ama çok olgun ve efendi bir kızdı, hakkını teslim etmek lazım. Kısa sürede topladı kendini:
                “Tamam, aşkım, tamam yaparız, ama bir şartım var.” Hınzırlık mı geçiyor aklından diye biraz düşünüp arkasından: “neymiş o şartın?” demişti. “geceleri kalkarlarsa, acıkırlarsa yani, sen emzireceksin.”
                Gözlerinin içine bakınca, gayet ciddi bir istek olduğunu düşünüp, -biberon verme işi diye anlamış olarak- “tamam, anlaştık. Ben varım.” Demişti ciddi ciddi. Kız kahkahalarla gülmeye başlamıştı ve parkta kaç kişi varsa onlara bakıyordu. Hiç önemsememişti o durumu.
                “Vay yavrum vay, ne günlerdi o günler. Şimdi çok geç artık. Hadi diyelim ki on bir çocuk yapacaksın, ömrün yetmez. Hadi ömre çare bulduk, en az on tane karın olması lazım ki kısa sürede takımı tamamlayasın. Ya bir de arada zaiyat olursa, müyendis kafası işte. Her ihtimali hesaplamasan olmaz sanki. Artır, artır şu hanım sayısını. Eğer kazasız belasız bu takımı kurmak istiyorsan bu saatten sonra en azından on beş hatun alman lazım akılsız müyendiz oğlum benim. Oldu olacak evini, damını başına yıksınlar o zaman da. Girecek delik aradığın günleri de görürüz artık…”
                “Çay mı istedin amca?” dedi tepesinde dikilen garson. Panikleyerek “hayır, hayır!” deyiverdi birden. “Konuştun gibi geldi de, tam anlayamadığım için sordum amca.” Gülmeye başladı adam, garson içeri tam girecekti ki: “Ver oğlum ver, bir çay daha ver…” dedi keyifle.
                “Buyur amca, bu yeni demlikten. Afiyet olsun.”
                “teşekkür ederim evladım, sana bir sorum var.” Merakla baktı garson yaşlı adama. Önemsemeden soracağı soruyu, laf olsun diye “sor” demişti aslında.

154/

Devam edecek... Dedenin Torunu

Görsel: Google Görseller

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlar:
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.