Cuma, Mart 23, 2018

Dur Ya, Çek Sağa!

"Köprü krokisi"
Telefonla İlgilenmesinden, Tedirginliğim

Tıka basa güzel bir kahvaltı yapmayalı epeyce olmuştu, uzun bir süredir bu kadar zengin ve keyifli kahvaltı yapmadığımı düşündükçe midemde dolanmaya başlayanları bir bir sezebiliyordum sanki.
Mide de alışkın olmadığı şeylerle karşılaşınca bencileyin, aşkınlıklar içinde hoş geldiniz diyerek daha midenin girişinde karşılıyordu onları.
Şantiyede olabilecekleri tahmin etmeye çalışarak gelecek günlerdeki çıkabilecek sorunlara şimdiden çözümler düşünmeye başlamıştım hayalimde canlandırarak. Aslına bakılırsa benim için klasikleşmişti artık çoğu meseleler, her şantiye de öyle veya böyle benzerlikler gösterirdi yaşananlar.
Araç kullanırken telefonuyla ilgilenmeye başlayınca arkadaş, tedirginlik yaşadım birden. Sanki karşıdan gelen arabayla koç gibi alın alına vuracakmışız hissine kapılınca birden bağırdım ve elim neredeyse direksiyona yapışıyordu, havada kaldı elim.
“Dur ya! Ne yapıyorsun, yok bir şey. Dikkat ediyorum merak etme ya!” dedi hala telefonuyla uğraşırken. “çek arkadaş sağa, çek de öyle konuş konuşacaksan, çok acelemiz mi var sanki?” diye çıkıştım.
Uygun bir yer ayarlayarak çekti kenara ve bir süre kaldık, telefonla bir yerler aradı. Birkaç kez aradı ama cevap alamayınca keyfi kaçmış gibiydi, “hay aksi!” diyerek gaza dokunuverdi birden. Araba kaldırıma çıkıyordu neredeyse, arabadan daha çevik davranıp direksiyonu kırdı hemen. Yola girdik. Gaza dokunmaya devam etti yol boyunca. Keyfini daha fazla kaçırmamayı düşünerek sormadım kendisine bir şey. Nasılsa yumurtlardı.
Şehir çıkışında yakın olan şantiyeye gittik. Küçük bir köprü yapılıyordu çaydan geçmek için. Yer dar, başka da uygun yer bulunamamıştı çay boyunda. Zaten oldukça dik, kayalıklar içindeydi çay güzergâhı. Çevreyi temizlemişler, temel ayaklarının nerelere atılacağı düşünülüyordu.
Etrafta sıkıntılı sıkıntılı dolanıp duran kırklı yaşlarda bir adam, usta olduğu anlaşılıyordu etrafına hükmetmesinden dolayı. Bizim geldiğimizi görünce koşturarak indi yamaçtan. Elinde bir kroki vardı yalnızca. Basit, A4’e çizilmiş bir krokiydi bu.
Hoş beşten sonra “ne yapıyorsunuz?” dedim sakince. Laf olsun diye sorardım arada bir bu tür soruyu. İşe de yarardı genellikle.  Hemen anlatmaya başlarlar niyetlerini ve akıllarından geçenleri. Başka soru sormaya gerek kalmadan anlardım ne düşündüklerini ve niyetlerini.
“şuraya, şuraya, şuraya bir de şuraya köprü ayaklarını oturtmayı düşünüyorum şefim…” 
Zurna zırt demişti benim kafanın içinde. Anladım ki ne plan, proje ne de mühendislik vardı burada. Allah ne verdiyse, ben yaptım oldu projesiyle çalışıyorlardı anlaşılan. Garip usta da uğraşıyordu kendince. Ne kamyonun tonajı, ne zeminin kaldırma gücü… Her şey hak getireydi.

143/
Devam edecek... Dedenin Torunu

Görsel: Google Görseller

2 yorum:

  1. Araba kullanırken telefonla konuşan insanlara çok kızıyorum ben. Hatta bir otobüs şoförünü bu konuda uyarmıştım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Saadet Sezer,
      keşke herkes sizin gibi davranabilse. Çok riskli bir durum, bir anlık dikkat dağılmasının bedeli çok ağır ödeniyor maalesef.

      Sil

Yorumlar:
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.