"Köprü krokisi" |
Tıka basa
güzel bir kahvaltı yapmayalı epeyce olmuştu, uzun bir süredir bu kadar zengin
ve keyifli kahvaltı yapmadığımı düşündükçe midemde dolanmaya başlayanları bir bir
sezebiliyordum sanki.
Mide de alışkın olmadığı şeylerle karşılaşınca bencileyin, aşkınlıklar içinde hoş geldiniz diyerek daha midenin girişinde karşılıyordu onları.
Mide de alışkın olmadığı şeylerle karşılaşınca bencileyin, aşkınlıklar içinde hoş geldiniz diyerek daha midenin girişinde karşılıyordu onları.
Şantiyede olabilecekleri
tahmin etmeye çalışarak gelecek günlerdeki çıkabilecek sorunlara şimdiden
çözümler düşünmeye başlamıştım hayalimde canlandırarak. Aslına bakılırsa benim
için klasikleşmişti artık çoğu meseleler, her şantiye de öyle veya böyle
benzerlikler gösterirdi yaşananlar.
Araç kullanırken
telefonuyla ilgilenmeye başlayınca arkadaş, tedirginlik yaşadım birden. Sanki karşıdan
gelen arabayla koç gibi alın alına vuracakmışız hissine kapılınca birden
bağırdım ve elim neredeyse direksiyona yapışıyordu, havada kaldı elim.
“Dur ya! Ne yapıyorsun,
yok bir şey. Dikkat ediyorum merak etme ya!” dedi hala telefonuyla uğraşırken. “çek
arkadaş sağa, çek de öyle konuş konuşacaksan, çok acelemiz mi var sanki?” diye
çıkıştım.
Uygun bir yer
ayarlayarak çekti kenara ve bir süre kaldık, telefonla bir yerler aradı. Birkaç
kez aradı ama cevap alamayınca keyfi kaçmış gibiydi, “hay aksi!” diyerek gaza
dokunuverdi birden. Araba kaldırıma çıkıyordu neredeyse, arabadan daha çevik
davranıp direksiyonu kırdı hemen. Yola girdik. Gaza dokunmaya devam etti yol
boyunca. Keyfini daha fazla kaçırmamayı düşünerek sormadım kendisine bir şey. Nasılsa
yumurtlardı.
Şehir çıkışında
yakın olan şantiyeye gittik. Küçük bir köprü yapılıyordu çaydan geçmek için. Yer
dar, başka da uygun yer bulunamamıştı çay boyunda. Zaten oldukça dik,
kayalıklar içindeydi çay güzergâhı. Çevreyi temizlemişler, temel ayaklarının
nerelere atılacağı düşünülüyordu.
Etrafta sıkıntılı
sıkıntılı dolanıp duran kırklı yaşlarda bir adam, usta olduğu anlaşılıyordu
etrafına hükmetmesinden dolayı. Bizim geldiğimizi görünce koşturarak indi
yamaçtan. Elinde bir kroki vardı yalnızca. Basit, A4’e çizilmiş bir krokiydi
bu.
Hoş beşten
sonra “ne yapıyorsunuz?” dedim sakince. Laf olsun diye sorardım arada bir bu
tür soruyu. İşe de yarardı genellikle. Hemen
anlatmaya başlarlar niyetlerini ve akıllarından geçenleri. Başka soru sormaya
gerek kalmadan anlardım ne düşündüklerini ve niyetlerini.
“şuraya,
şuraya, şuraya bir de şuraya köprü ayaklarını oturtmayı düşünüyorum şefim…”
Zurna zırt demişti benim kafanın içinde. Anladım ki ne plan, proje ne de
mühendislik vardı burada. Allah ne verdiyse, ben yaptım oldu projesiyle
çalışıyorlardı anlaşılan. Garip usta da uğraşıyordu kendince. Ne kamyonun
tonajı, ne zeminin kaldırma gücü… Her şey hak getireydi.
143/
Devam edecek...
Dedenin Torunu
Görsel: Google Görseller
Araba kullanırken telefonla konuşan insanlara çok kızıyorum ben. Hatta bir otobüs şoförünü bu konuda uyarmıştım.
YanıtlaSilSaadet Sezer,
Silkeşke herkes sizin gibi davranabilse. Çok riskli bir durum, bir anlık dikkat dağılmasının bedeli çok ağır ödeniyor maalesef.