Perşembe, Kasım 23, 2017

Kurt Kocadı, Farenin Oyuncağı Oldu

"Kayıp Adam"

İçimdeki Üçüncü Dünya Savaşı

Arada bir kendi düşündüklerimden dolayı kendime karşı savaş açıp kazandıkça da şaşkınlığıma kızıyordum. Şu işe bak, kurt kocadı farenin oyuncağı oldu, bir zamanlar model seçtiğim adam, kahramanım, üstüne toz bile kondurmamaya özen gösterdiğim adam, yani babam şimdi ne hallerde ve ben ne düşünüyorum.
                Kızgınlığım, kırgınlığım, burukluğum ve daha başka ne tür kötü duygular varsa bilmediklerim de dahil hepsi de ben de mevcut bu aralar. Her zaman ve her yerde bu duygular ve benimle birlikteler sık sık, kovmaya gücüm yetmiyor.

                Kan ter içinde kaldığımı fark ettim, araba perona yaklaşıp “son durak” dediğinde muavin. Şaşırdım birden insanların ayağa kalkmasına. Bu sefer herkes benden önce davranıyordu. Ben en sona kaldım. Eşyalarımı topladım aheste aheste, Babam da ayağa kalkmış benden önde yürüyordu.
                Aşağıya indik arabadan ve çevreye bakınınca kalabalığın oldukça fazla olduğunu gördün, bir kat aşağıya inmeliydik ama babam yavaş kalıyordu. Birden bir şey oldu sanki bana. Değişmeye başladı duygularım, anlamaya başladığımı falan düşünmeye başladım durumunu. Bebeklere nasıl davranılıyorsa sabırlı sabırlı ve her yaptığını büyütmeden, bu adama da öyle davranmam gerektiğini aklıma koydum bir anda. Sanki bir saat boyunca yolda ve sabahtan beri hatta bir iki aydır düşünülenleri düşünen ben değilim de başka birisiymiş gibi, şimdi bir anda her şey ters döndü.
                Anlamaya çalışıyorum kendimi, ikindiye yakın eczaneden aldığımızda ilaçları, o aldığım tek doz mu yapmıştı? Mümkün değildi bu bilimsel olarak. Peki ya neydi, kendimle savaşım üçüncü dünya savaşımıydı içimdeki savaş, üçüncü dünya savaşını mı kazanmıştım da ondan mı böyle oldum?
                Birlikte yürüdük bilete saat koydurmak için, sabahleyin gidiş dönüş almıştım ama dönüş saatini açık bıraktırmıştım. Neden kötüydü, benim bir öğün yemeğimi karşılıyordu indirimi neredeyse. Bilet işlemimiz tamamlandıktan sonra perona doğru yürümeye başladık.
                “Herhangi bir ihtiyacın var mı, tuvalet falan?” dediğimde yürürken, “küçük su dökeyim” dedi. Yarım saat kadar zamanımız vardı. “Tamam” dedim ve karşımızda görünen ve 100 metre kadar uzaklıktaki tuvaleti gösterdim, kendim de olduğum yerden takip edeceğim.
                Daha öncelerinde de girdiği için biliyordu tuvaleti, çok rahattım ben de gidip geleceğinden emindim. Tereddüte gerek yoktu zaten karşımdaydı da üstelik. Gitti. Beklemeye başladım ayakta bir sigara yakarak, gözlerimi ayırmıyorum o yönden, bazı insanlar rahatsızlık hisseder falan diye de düşünüp arada başka yönlere de çeviriyorum başımı.
                Zaman azalmaya başladı, merak etmeye başladım. Yirmi dakika kadar geçmiş olmasına rağmen çıkan yoktu hala. Gittim ve çalışana sordum tarifini yaparak, hatırladı girişini, çıktı mı? Diye soracaktım ki benden önce davrandı “çok oldu çıkalı” dedi yüzüme aptalmışım gibi küçümser bir bakışla.
                Etrafa bakındım ama görünür yerde yoktu. Dediğine göre çok olmuş ama yanıma da gelmediğine göre yanıldı demek ki başka yere gitti. Dönüşü hatırlayamadığı için karıştırdı. Hızlı adımlarla gidebileceği yerleri dolaşmaya başladım içerisini ve dışarısını, merdivenlerden yukarı kata inip çıktım koşturarak ama yoktu ortalıkta, yer yarılıp içine düştü sanki koskoca adam.
73/
Dedenin Torunu

Görsel: Google Görseller

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlar:
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.