Vitrin
Bomba
Yaşamının
değişik evreleri gelip geçiyor gözlerinin önünden sürekli; sinema perdesindeki
reklamlara benzetiyordu onları, bazılarına gülümsüyor bazılarınaysa bakmak
istemeyerek gözlerini yumuyordu geçsinler diye.
Artık
ona göre hiçbir şey kendi kontrolünde olamayacak gibiydi. “ne zaman kontrol edebildim ki hayatımı?” diye
mırıldandı yürürken. “sahi, neydi ki
hayatı kontrol etmek? Başkaları yapabiliyor muydu?...” bir sürü soru arka arkasına dizilmeye
başladı, mırıldanıyordu kendi kendine.
Yanından
gelip geçenler göz ucuyla bakıp geçiyorlar, bazıları da “vah, vah… Sıyırmış… Yazık!”
demişti yanı başından geçerken, kendisi görünmezmiş gibi. Gülümsedi bir an
duyduklarına “görünmez olmak güzelmiş be!” cümlesi döküldüğünde dudaklarından
hoplayıp zıplamak geçti içinden ama tımarhaneye kapatılma korkusu sardı içini,
vaz geçti hoplayıp, zıplamaktan.
Karşıdan
gelen bir gurup insan vardı, büyüklü küçüklü. Aile olmalılar. Neşeleri de fena
değil hani. Gülümsüyor içlerinden bazıları etraflarına bakarak. Bazıları da
vitrinlere takılıp kalıyor, diğerlerinden kopuyor bir süreliğine de olsa.
“hah
işte anası fark etti, yavrusunu kuşun kaptığını; nasıl da etrafını kolaçan
ediyor telaşlı ve meraklı gözleriyle.”
“Geldim,
geldim!” dedi bir ses arkasından, annenin. Derin bir nefes aldığı nasıl da belli oluyor,
korkuları siliniverdi birden. Kolunu attı boynuna yavrusunun.
“manda
yuva yapmış söğüt dalına…” bağırarak söylemek istiyordu bu türküyü ama
mırıldanmakla yetindi. Vitrine takılmayı aklına koydu o an. Vitrini ayna gibi
kullanmaktı asıl gayesi, eğlenmek istiyordu insanların halleriyle.
“Vitrin
de amma da temizmiş yahu!” bir anda burun buruna geliverdi kendisine benzeyen
birisiyle. “tanışıyor muyuz, tanıyor muyum seni?” dedi. Elini kaldırdı vitrinin
içindeki benzeri. “evet, tanışıyoruz seninle, doğduğunda hatta doğmadan önce
tanıştık, ananın karnında… Ha ha ha!”
“ne
tuhaf bir vitrin bu ya! Anamın karnında tanışmışız ha ha!” ben neden
hatırlamıyorum o zaman? Diye düşünürken bir bomba patladı yanı başında. Birden hopladı,
iki ayağı da yerden kesildi bir an. Tekrar yere bastığında emin olmak istedi,
teker teker ayaklarını yere vurdu. Kaldırımın parkeleri ses verdiler, “sağlam,
sağlam basabilirsin” diye.
Yaramaz,
kıvırcık saçlı bir çocuk gülüyordu katıla katıla dibinde, başını yukarıya kaldırmış kendisine bakıyordu,
gözlerinin içi pırıl pırıldı: “koykutum, koykuttum, koykak koykak. Babalay koykmaz ki, sen baba değil misin?...” seni gidi yaramaz seni… Bir süre düşündü
yaramaz çocuk gülerken.
“evet,
koykuttun beni, hem de çok koyktum. Bomba atıldı sandım önce…” tam da sohbete başlıyordular ki arkadan bir
genç kadın kolundan yakaladığı gibi çekip aldı çocuğu yanı başından, yüzünü
bile görmeden. Belki de yüzüm korkunçtur, ne bileyim. “Alırsa alsın” dedi
ve anasının elinde sürüklene sürüklene
yürüyen çocuk arkasına bakarak gidiyordu sürekli. El salladı çocuk bir an ve
gözden kaybolup gitti.
“ben
çocuklarla daha kolay anlaşıyorum galiba! Yetişkinlerle bu kadar kolay
anlaşamıyorum bunu fark ettiğimde oldukça yaşlanmıştım. Çocuklar hiçbir şeyi
saklamıyorlar, içleri dışları bir oluyor. Korkmuyorlar da üstelik. Cesaretlerine
hayranım…” vitrine döndü tekrar.
151/
Devam edecek...
Dedenin Torunu
Görsel: Google Görseller
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlar:
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.