Gelecek |
Kırgınlığı Üstünde
Hafta
sonunu sabırsızlıkla beklemekten başka bir çarem yoktu her ne kadar içim içime
sığmasa da korku ve endişeden.
Bazen insan nereye kadar dayanabileceğinin testini yapıyor ama inanılmaz olan ise bütün testlerden olumlu çıkıyor katlanarak.
Anlaşılan durum o ki: katlanılamayan bir şey olmayacak. Her ne kadar önceden düşünülen şeyler olmasa da karşılaşılan durumlar, mutlaka bir yolu bulunup idare yolu seçiliyor.
Bazen insan nereye kadar dayanabileceğinin testini yapıyor ama inanılmaz olan ise bütün testlerden olumlu çıkıyor katlanarak.
Anlaşılan durum o ki: katlanılamayan bir şey olmayacak. Her ne kadar önceden düşünülen şeyler olmasa da karşılaşılan durumlar, mutlaka bir yolu bulunup idare yolu seçiliyor.
Herkesin
başından öyle veya böyle birkaç benzer olay geçmiştir mutlaka başından. “Ben
dayanamam” dediği olaylar başına geldiği zaman hiç de öyle olmadığı görülür. Bu
durum da benim için öyle bir şey işte. Katlanma sınırlarımı zorlayan bir durum
oldu. Daha da kötülerinin başıma gelmesini bekliyorum artık. Olasılıklar içinde
öngörmem gereken çok daha ileri durumlar yaşayabiliriz. Bütün derdim ve tasam:
karşılaşacağımız olaylardan en az zarar ve yarayla çıkabilmek. Söylemesi kolay
ama nasıl olacağını ve nasıl altından kalkabileceğimi inanın ben de bilmiyorum
şimdilik.
Cumartesi
geç vakitte çıktım yola arabayla. Kafamda dönüp dolaşan bin bir türlü
karabasanlar var. Karanlıkta yolculuk bir tünelde ilerliyormuşum gibi geliyor,
biraz da yorgunluk ve bitkinliğin etkisi var. Vardığımda ne tür bir sürpriz ile
karşılaşacağımı kestirememenin verdiği sıkıntı midemi evirip çevirip duruyor
sürekli. Arada yan camı açıp içeriye rüzgâr girsin istiyorum. Yüzüme vuran rüzgâr
bazen ılık bazen de soğuk oluyor, beni kendime getiriyor.
Nihayetinde
bir saat yolculuktan sonra eve geldim. Kapıya korkuyla yaklaştım ve anahtarımla
açtım kapıyı. Hiç olmazsa anahtar bırakmamayı öğrendi diye sevinmiştim kapı
açıldığında. İçeriye, valiz elimde girdiğimde karanlıktı evin içi. Uyumuş olduğunu
düşündüm önce. Valizi bırakıp kapının arkasına yürüdüm salona doğru. Evet, uyumuş
gibi, ortalık sessizdi.
Uyandırmamak
için dikkat ederek valizin içindeki kirli eşyalarımı banyodaki kirli sepetine
koydum. Yarın sabah erkenden makinaya atar yıkardım ve gün boyu kururlar tekrar
valizime doldurur götürürdüm. Her zaman aynısını yapıyordum.
Saate
baktığımda aslında çok geç değildi normal insanlar için. Biraz cesaretlendirdim
kendimi. Normal bir insan olmaya çalıştım bir anlığına ve daha önce
görüştüğümüz bayanı aramayı aklımdan geçirdim yarın buluşmak üzere.
Görüştük,
fazla zorlanmadım aradığımda konuşurken. Her şey normaldi o an. Yarın buluşacağımız
yeri kararlaştırdık birlikte. Eşi olduğunu tahmin ettiğim adamın sesi de
gelmişti arada yer belirlerken. Birlikte geleceklerdi öğretmen olan kocasıyla. Sevinçle
kapattım telefonu. Çok önemli bir iş başarmanın sevinci ve kıvancıyla telefonumu
masanın üzerine bıraktım tekrar. Balkona çıkıp bir süre oturdum havayı
koklayarak. Hava ne güzel kokuyordu birkaç tür çiçek kokusu geliyordu burnuma
ama ayırt edemedim. Bahçedeki çiçek ve
ağaçlardan geliyorlardı bir kısmı. Bazıları da sokak boyunca dikili olan
ağacımsı çiçeklerden geliyordu.
Karnım
açlıktan guruldamaya başladı. Öğleden beridir hiçbir şey ağzıma koymadığım
aklıma geldi, ekmek aradım masada ama her zaman koyduğumuz yerde ekmek yoktu. Çevreye
bakındım ayışığı altında ama göremedim. Buzdolabını açıp baktım yiyecek bir
şeyler aradım. Buzdolabı tamtakır görünüyordu. Tedirginliğim geriye geldi yine.
Bu adam bir şey yememiş miydi yoksa? Bir anda açlığımı unuttum. İştahım kaçtı
düşündüklerimden. Halini merak etmeye başladım. Sabahı beklemekten başka yol
görünmüyordu.
Salondaki
üçlü koltukta uyuyup kalmışım. Sabahın erken vaktinde bahçedeki ağaçlara konan
yaban bülbüllerinin sesleriyle uyandım. Hemen toparlanıp markete gittim
kahvaltılık bir şeyler almak için. Fil gibi aç hissediyordum kendimi. Markete vardığımda
neredeyse marketin hepsini almak geçti içimden ama kendime gelince bir
gülümseme oturdu sanki yüzüme. Alacaklarımı alıp çıktım. Yolda acele ederek
yürüdüm hızlı adımlarla.
Kahvaltımızı yaptık
birlikte. Suratı oldukça siyahlaşmış ve
asık görünüyordu sabah sabah. Ne olup bittiği konusunda merak etmeme rağmen bir
şey sormamayı seçtim. Hiç olmazsa kahvaltımızı rahat yapmış olalım. Ne olmuşsa
olmuştur zaten.
Kahvaltıyı bitirip
balkona geçtik her zaman yaptığımız gibi ama bir süre sonra –ben kahvelerimizi
yaparken- geriye girdi ve oturdu salonda. İlk anda şaşkınlık yaşadımsa da
önemsememiş gibi davranıp kendisinden bekledim konuşmasını. Aksi halde benim
sorularımı farklı değerlendireceğini düşünüyordum. Kendisi söylemeye başlarsa
dinleyecektim.
Kahvesini yanına
getiriverdim ve ben tekrar balkona geçip kahvemi orada içtim. Yarım saat kadar
süre geçti beklerken ama herhangi bir hareketini görmeyince çamaşırları
makinaya atmaya karar verdim. Makine çalıştırıp tekrar balkona geçtim tavlayı
alarak.
“Tavla
oynayalım mı çamaşırlar yıkanıncaya kadar?
Serdikten sonra dışarıya çıkar biraz dolaşırız, ne dersin?”
“Olur!” dedi bir süre bakındıktan sonra. Bakışları bomboştu. Kırgınlığı üstündeydi halâ.
129/
Devam edecek...
Dedenin Torunu
Görsel: Google Görseller
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlar:
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.