Pazar, Mart 25, 2018

Hayâller Suya Düştü

Park
Büyük Hayâl Kırıklığımız

Öğle yemeğine oturduk, birkaç lokma almadan daha, geldi arkadaş. Sevinçli olduğuna göre tip proje elinde olmalı diye düşündüm; el salladım gülümseyerek. “kaynanan seviyor seni be!”
“Haklısın, sever beni kaynanam. Kızını sırtımdan hiç indirmiyorum ki neredeyse yürümeyi unuttu!” diyerek gülmeye başladı gevrek gevrek.
“oğlum, şimdi yaktım çıranı işte, kaynanan duyunca ne diyecek bakalım? Merak ediyorum doğrusu! Buyur gel sofraya haydi.”  Kıs kıs gülmeye başladı, sofraya otururken. “şefim, Onun kaynanası yok ki, baltayı taşa vurdun şimdi” deyince anladım kıs kıs gülüşünü.
Sohbet koyulaşınca anlaşıldı, git gide durumu. İyi de bir miras kalmış kendilerine. Ev ve araba almışlar hanımının üstüne.
“anlayacağınız, ben garip, guraba bir iç güveysiyim. Hanıma şoförlük yapıyorum boş kaldıkça. Sıkıysa aç bir ağzını; hemen kapının önüdür yerin, anladınız mı şimdi benim durumumu?” ağlayacakmış gibi yaparak acındırmaya başladı kendine. Sofradakilerin bazıları da yuttu tabii.
“abi be, baldızın var mı, baldızın?” gülüşmeler başladı.
“Şefim, projeyi aldım, yemekten sonra bak istersen.”
“Tamam.”
Tip proje üstünde ufak tefek değişiklikler, ilaveler yaptım arazi koşullarına göre. Ustaya teslim ettik bir kopyasını. Usta sevinerek başladı hemen işe. Üzerinden büyük bir yük kalkmıştı sanki. Adam yerinde duramıyor, kanat takmış gibi bir oraya bir buraya koşturup duruyordu. Bir süre izledikten sonra ayrıldık arkadaşla birlikte.
Yolda geriye dönerken şehir içine girişte yine telefonla uğraşmaya başladı, hızını düşürerek. Bir şeyler yapmaya çalışıyor ama bir türlü anlayamadım durumunu. Ben ise bir an önce büroya dönüp masanın üzerinde yarım kalan işime devam etmek istiyordum. 
Hafta sonuna önemli bir işim kalsın istemiyordum ve cumartesi biraz daha erkenden yola çıkmak istiyordum. Biraz daha oyalanınca sıkıştırdım ama laf alamadım ağzından. Bir türlü büroya gitmek istemediğini anlamıştım sadece.
beni bırak o zaman” dediysem de inat etti bırakmamak için. Bir kafeteryaya oturup kahve söyledik birlikte. İkindi vakti yaklaşırken “tamam tamam oldu bu iş.” Dedi ve ayaklandı hemen. “ev buldum abi ev, sabahtan beri bir türlü açmadı adam telefonu. Yakaladım nihayet. Haydi, gidip bakalım şu eve. Tam da senin istediğin gibi. Sakin, yanında güzel bir park var. Köy havasında anlayacağın. Tıpkı senin istediğin gibi.” Heyecanlıydı, benden de heyecanlı olması beni de heyecanlandırdı.
Evin olduğu yere vardık. Beklemeye başladık sahibini. Zemin üstü birinci normal kattı daire, üç katlı bir bina. Dediği gibi hemen yakınında güzel bir mahalle parkı var. Yeşillik. Hoşuma gitti çevre de. Parkta dolaşırken “alo, abi!.. Hayrola!.. Neden gelemiyorsun?.. peki, bu gün bakabilme imkanımız var mı?.. Tamam, anladım abi. Çok geçmiş olsun. Haberleşiriz” kapattı telefonu sinirle:
“Allah kahretsin şansın böylesini! Adamın torunu merdivenden yuvarlanmış, acil hastaneye gitmişler, şu anda hastanede tetkikler yapılıyormuş. Kırık varmış ayağının birinde, alçıya alacaklarmış. O yüzden zaman veremedi ama bu gün bakamayacağız!” dedi, yüzüme üzgün üzgün bakarak.
Büyük bir hayal kırıklığı yaşadığını görünce teselli etmek bana düştü. Elbette ben de üzülmüştüm ama onun üzüntüsü daha fazlaydı.
“olsun ya, üzülme bu kadar. Birkaç gün sonra olur en fazla. Sıkıntı değil…”

145/
Devam edecek... Dedenin Torunu

Görsel: Google Görseller

2 yorum:

  1. ha haaaa böyle komik yazın iştee ne güzeeel :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. deeptone,
      evet haklısınız, bende sıkılıyorum aslına bakılırsa üzücü şeylerden ama bazen de kaçılamıyor işte pat diye içine düşülüyor. :)

      Sil

Yorumlar:
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.