Dedenin Yalnızlık Duygusu
"Yemek hazırlığı"
Birkaç gün
önce pazardan aldığı iki kilo yeşil fasulyeyi yemek yapmak için hazırlamayı
düşündü otururken. Aylardır çalmayan cep telefonu her zaman yanı başında durur,
arada bir yoklar sesinin açık olup olmadığını. Bazen sessize alırdı canının çok
sıkkın olduğunda, çalmasını duymadığı zamanları hatırlayarak.
Fasulye
poşetini ve iki adet plastik tabak getirip oturduğu üçlü koltukta ayaklarının
dibine yerleştirdi, nasıl rahat çalışacaksa. İki kilo fasulyenin çok olacağını
düşünerek iki pişirim için bölmeyi düşünmüştü başlarken.
Yeni demlediği
çaydan bir bardak doldurdu, bir yudum aldı ve bıraktı sehpanın üzerine.
Ayaklarının dibindeki fasulyelere göz attı isteksizce, ayıkladıkları kılçığını
tabağın diğerine, ayıklanmış olan fasulyeyi de diğer tabağa parçalayıp
koyacaktı. Kafasında tekrar tasarladı bu durumu.
Tv |
İki fasulye
aldı sol eliyle ve sağ eliyle iki ucundan ayrı ayrı kırıp, kılçık varsa ayırıp
attı ve parçaladı her ikisini de. TV açıktı karşısında, sesi kısık olsa da
dikkatini dağıttığını fark etti, yerinden kalkarak kapattı TV'yi. Gelip yerine
oturdu tekrar. Daha hızlı yapmaya başladı işlemlerini.
Tam da
dikkatini vermişti ki fasulyelere, telefon çaldı hiç beklenmedik bir halde.
Merakla açtı, kafasında tahmin ettiği ve beklediği kişi olmasını umut ederek.
Heyecanla aldığı telefona baktı, beklediği kişi değildi arayan. Olsundu, bir
telefon sesi olmuştu ya uzun bir süredir, sevindi bir anda “Alo” dedi karışık
duygular içinde.
Eski bir iş
arkadaşıydı arayan, oldukça uzun bir zamandır görüşmemişlerdi. “Ne yapıyorsun,
nasılsın?” diye sordu karşısındaki kişi yorgun bir sesle. “Iyi, idare ediyoruz
işte” diye cevap verdi. Kendisini toparlamaya çalıştı, karşısındaki kişinin
duygularını ve durumunu anlamasını istemiyordu.
Çok önemli bir
görüşme değildi, havadan sudan tarzında bir konuşma olmuştu ve kısa
sürmüştü. Çünkü her iki kişide de moral
bozukluğu vardı ve rahatlıkla hissediliyordu durumları.
Fasulyeler
bekliyordu kendisini. Bir süre daldı, düşünmeye başladı telefonun ne kadar
önemli olduğunu. Ne kadar yalnız olduğunu düşünmeye başladı tekrar. Hiç
aklından gitmeyen bir düşünceydi oldum olası uzun yıllardır. Koskoca dünyada
yalnızlık hissetmek, böyleydi işte onun için.
İnsan yalnız
olduğu zaman mı kendini yalnız hisseder? Sorusunu sık sık sormuştu kendine. Bir
de çoluk çocuklu aile içinde kendini yalnız hissedenleri de düşündü. Velhasıl
yalnızlık insanın kendi içinde kendine hissettirilen duyguydu demek ki.
"Aradı işte!" |
İşte şimdi
yalnızlığıyla arkadaş olmuş bir yüreğin yalnızlık çığlıklarını duyuyordu,
fasulye pıt pıtlarının arasında. Pıt pıtlar bile bozuyordu dünyanın
sessizliğini.
Yalnızlık
duygusu yerleşmiş, tahtını kurmuştu gönlüne, uzun süredir isyan etmişti buna
ama sonunda kabullenmişti artık tahtın varlığını. Bu duygunun anlatılması
mümkün değildi başkasına “Yalnızım, yalnızlık hissediyorum” demekle bu duygunun
ne anlatılması ne de anlaşılması mümkün. Bu yüzden anlatmaya çalışmanın bir
anlamı yoktu. En iyisi ses çıkarmayıp oturmak ve kabullenmek gerekli artık.
Kimsenin yardımı gerekli değil, yardım edemezler de zaten çok isteseler bile.
Konuşmak, yan
yana olmak demekti, dokunmaktı. Başka türlüsü yalnızlık duygusunu gidermiyordu
çünkü. Yalnızlığı giderebilecek duygusal yandaşlık, paylaşımdı; istediği
kişilerin paylaşımıydı kendisi için.
Kaleminize sağlık.Severek okudum.
YanıtlaSilSevgiler, selamlar
incidennotlar,
SilTeşekkür ederim. Sevgiyle, hoşça kalın. :)