Torunun Karısına Yaptığı Şaka
Dedenin
Torunu balkonda oturuyordu karısıyla birlikte ama kafasında okuduğu not
halindeki bazısı birer, bazısı da birer satırdan fazla olanlar dolanıp durdu ve
aklına takılmışlardı.
Yanına
yıldız işareti konmuş ve üzeri sonradan çizildiğini düşündüğü satır: “Yarınsız
yarınlar-beklentisi kalmamış yarınlar- ‘ın planı yok!”
Yanında
yıldız ve soru işareti olan bir not daha: “Dünyayı kurtarmanın yolu çok basit:
İnsanların karınlarını doyurmayı başardığımızda Dünya kurtuldu demektir, başka
yer aramaya gerek yok.”
Sol yanında ‘- ‘çizgisi olan satırlar:
“Aç
insan güvensizdir, güvensiz insan istikrarsızdır, üretken değildir.”
“Açlık
karın tokluğundan öte, bilgi açlığıdır da aslında. Bilgisiz insan gereksiz ve
fazlalık, aynı zamanda da zararlıdır doğaya ve kendine; Fark etmez bunu.”
Kafasının
içinde dolanmaya başlayan birçok sorular olunca nasıl rahatlarım diye içinden
geçirmeye başlamıştı erkenden. Daha işin başında bile değildi. “Neyin var senin
canım, böyle bir hal görmedim ben sende daha önce?” dedi ve alnından akan
terlerini sildi kocasının. Nasılsın karıcığım
demek geçti içinden kendi yaptığı şakalar gibi ama yeri ve zamanı değildi o
anda fark ettiği için şakadan vaz geçmişti.
Evden
uzaklaştırmanın bir yolunu bulmam gerekli diye geçti aklından, olmayacak tahmin
ediyordu ama denemekte fayda var dedi içinden ve “Kocacığım şöyle bir hava
almaya çıkalım mı ne dersin? Bak bu saate kadar benim de çok canım sıkıldı evde
kapanmaktan!” dedi yüzüne ve gözlerinin içine bakarak.
Gözleri
sabit bir noktaya bakıyordu, yüzünde de mimik belirtisi görememişti o anda. Telaşı
arttı tedirgin olmaya başladı karısı. Hafif sağ yanağına dokundu kocasının “dediklerimi
duydun mu Huu?” dedi ama boşunaydı, kaya gibi duruyordu karşısında kocası. Bir bez
ıslayıp getirdi, yüzünü sildi ve kolonya koklattı burnuna.
Bir
anda irkildi başını salladı öksürerek. Birkaç kez öksürdü arka arkaya. “Bir şey
mi söyleyeceksin eyyy Ulu Hatun’um” dedi iki elini de havaya kaldırarak,
gülümsüyordu. Yanında oturan karısı kalktı yanından ve önüne dikildi ne olup
bittiğini anlamaya çalışıyordu tedirgin bir suratla ve meraklı bakışlarla.
Önünde
ayakta dikilen ve kendisine bakan karısını görmüyormuş gibi davranmaya devam
ederek “Geeeel bana göklerde uçan hatunum, birlikte uçalım bu bulutların
üzerinde, hadi gel gel, korkma ben buradayım!” diyerek kollarını uzattığı
durumda elleriyle gel gel işareti yapıyordu.
Gülmemek
için zor tutmaya başladı kendini karısının şaşkınlığı karşısında. Gözlerini tek
bir noktaya dikmiş haliyle adeta bir robot gibiydi görünüşü. “Seni bekliyorum
sultanım, kollarım ağrımaya başladı, tut ellerimden ve gel otur dizlerimin
üstüne bak sana neler anlatacağım… haydi Geeeel!..”
Bir
süre bekledi hiç durumunu bozmadan ama biraz daha beklerse kahkahayı patlatması
kesin gibi görünüyordu kendine. “Tamam geliyorum” dedi karısı titrek bir sesle
ve tedirgince yan dönüp bir adım atarak dizlerine yaklaşıp oturdu kocasının.
Kocası
onun sağ kolunu kaldırıp kendi boynuna dolattı “eğil eğil, kulağına
fısıldayacağım, kimseler duysun istemiyorum, yoksa bizi ayıracaklar bir tanem,
dayanamam ben buna!” diyerek başını omuzuna doğru çekti karısının. Karısı isteneni
yaptı istemsiz ve tedirgin bir hareketle. Beklemeye başladı kocasının kendisine
ne fısıldayacağını merak ederek.
“Seni
seviyorum, hem de çok. Ne kadar da cadı olsan sen benim cadımsın.” Dedi ve öptü
yanağından. Dudaklarındaki sıcaklığı hissetmişti karısı o anda şaka yaptığını
düşünmeye başladı, inanası gelmiyordu bu kadar ciddi bir numara çektiğine ve
kendisinin de bu kadar saf olduğuna.
Sürdürmeye
karar verdi bu güzel oyunu, kendisi de öptü kocasının kulak dibinden. “Sana
kavuştum ya artık karada ve havada ölüm gelmez bana, haydi evimize gidelim
sultanım” dedi karısının kulağına fısıltıyla.
Karısı
anlamıştı artık tamamen olanları ve olacakları, hiç itiraz etmeden arkasından
yürüdü balkondan içeriye eli elinde kocasının.
İçeriye
doğru yavaş ve sessiz adımlarla yürürlerken birlikte a canlandı gözlerinin
önünde:
“Aklımdan
geçenler an, an!” yazılıydı sayfanın başında.
“Kafasının
içi dolu olup da sıraya dizilememişlerse bir türlü; elleri boştur kişinin.”
“Acelesi
vardır, zaman yetmiyordur ve kafa içinde sıralar değişiyordur akan zaman
içinde. Ne kovabiliyor ne de tutabiliyordur artık! Yükleri ağır gelmeye
başlamıştır, gün gelir diz bağları taşıyamaz olur kafanın ağırlığını, yani bir
şeye yaramayan kafanın ağırlığını.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlar:
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.