Pazartesi, Nisan 02, 2018

Bu Gidiş Allende Gidişi!

"Sırıtan köpek"
Çömelmiş, Sırıtan Köpek

                Arabesk zamanlarını düşündü yol boyunca yürürken. Dalgınlığı, iş açmak üzereyken başına başkaları fark edip: “deli mi ne?” diyerek çark ediyordu bazen. “iyi ki telefonla ilgilenenlere denk gelmiyorum, yoksa koçlar gibi toslayacağız kafa kafaya…” diye mırıldanınca gülümsemek geldi içinden.
                “şu insanlara aldırmadan yürümek, hatta yaşamak ne de keyifliymiş! Öğrenebildim sonunda ama biraz geç galiba, neyse!..” devam etti yoluna.
Arabesk zamanlarının içindeki bazı anlar gözlerinde canlandı. Memleketin hali bir tuhaftı o zamanlar; üç, beş parçaya bölünmüştü insanlar, Orhancı, Müslümcü-müslüm babacı- ferdici falan. Daha da vardı aklına gelmeyenler, kadın sanatçılarda vardı içlerinde. Bazıları hoşuna giderdi de hüzünlenirdiler içki masalarında arada bir. Aslında felsefi olarak sevmezdi ama olsun zararı yok görünüyordu o zamanlar.
              İnsanlar neredeyse melankolikti zaten. Herkeste dert bir değil elvan elvandı anlayacağınız. Her ne kadar karşı dursan da bir dönemdi işte ve yaşandı geçti..  “geçti mi sahiden?..” kafasını iki yana salladı saman torbası kafasında asılı sineklenen öküzlerin yaptığı gibi.
                Ayaklarının altı yanmaya başladığında bir haylidir caddede yürüyordu başıboş. Bir yere oturup biraz dinlenmeyi geçirince aklından, etrafına bakınarak yürümeye başladı. Bir şeyler arıyormuşçasına tarıyordu yakın, uzak her yanı.  Bulduğunda bir kafeterya, yürümeye başladı o yöne doğru. Yönünün değişmesi az da olsa rahatsız etti kendisini. Yolunu değiştirmeyi sevmezdi oldum olası.
                Fena değilmiş burası diye düşünmeye başladı, yere yakın tabureye oturunca. Dizleri çok kıvrılmıştı, doksan dereceden fazlaydı kırılma dizlerinde. Hemen oturur oturmaz rahatsızlık verdi dizleri, isyan mıydı bu?  Uzattı bacaklarını, kendini biraz geriye çekerek.
                “Bir çay” diye seslendi kapıda görünen önlüklü delikanlıya. Başını evet anlamında sallayan delikanlı, hemen döndü geriye. Etrafa göz attı öylesine. Çayı önüne konduğunda acelesi var gibi hemen bir yudum aldı çaydan. “ohh be, iyi geldi diyerek başını geriye attı bir miktar ve öyle bakındı havaya, bulutlara. Ne parlaktı bembeyaz bulutlar, asılmışlar pamuk iplikleriyle ha düştüm ha düşeceklerdi.
               Bulutlardan kaydırdı gözlerini yüksek yüksek binaların en üstlerine doğru. Bazı balkonlarda oturanlar vardı, ya düşerlerse diye hayıflandı, ne kadar da yükseklerdeydiler. Meraklandı bir anda onların yerinde olup tepeden şu geçen kalabalıklara bakabilseydi keşke.
                Eskilerden kendisi de yapardı yüksek bir yerden aşağıdaki kalabalık insanlara bakmayı. Karınca sürüsü gibi görünürdü kendisine. Her biri nokta gibi, virgül gibiydiler. Hiç dur durak bilmeden dalgalanır dururlardı sanki oldukları yerdeymişçesine. İlk keşfinde bir tuhaf olmuştu, haz mıydı yoksa başka bir duygu muydu? Daha sonraki zamanlarda sık sık bakar olmuştu insanların nokta virgül hallerine.
                Ne tuhaftı, insanlar hiç gülmüyordular, asık suratlıydılar daima. Acaba onlardan bulaşıklık mı kalmıştı kendisinde diye düşününce: “yok canım, o kadar da değil. Asık suratlı mıyım ben? Arada olsa da sırıtırım sırıtırım…” çayından bir kocaman yudum daha aldı sırıtmasını herkese göstermek istercesine inatla sağa sola dönmeye başladı. Sırıtan çömelmiş köpek geliverdi gözlerinin önüne. Sanki ayağının ucundaydı o köpek. “Bak hala da sırıtıyor” diyerek bardağı koydu tabağın içine ve eliyle kovdu sırıtan köpeği.
                Gülümsemesi daha da fazlalaştı, neredeyse kahkaha atacaktı ki tuttu hemen kendini: “oğlum bu gidişin Allende-diktatör- gidişi, ona göre. Topla kendini, hemen topla…” yudumlarını hızlandırdı ve bitirdi çayı.
                “Bir tane daha, çay.”      dedi gülümseyerek.
153/

Devam edecek... Dedenin Torunu

Görsel: Google Görseller

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlar:
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.