Perşembe, Nisan 05, 2018

300 Yıl Öncelerinden Gelen Sesler!

"Eskilerden gelen sesler"
Montaigne ve Denemeler

                Akşam çabuk mu oldu, neydi sanki ya da çok geç mi olmuştu yoksa akıl erdiremiyordum bir türlü. Yastığa başımı koyduğumda günü düşündüm sürekli. 

         Demek ki bilinçaltıydı bu, fışkırdılar adeta birer baloncuk gibi dışarıya.
           Sabun köpüğü karıştırmış gibiydi sanki her yanında baloncuklar, rengârenktiler gözlerinin önünde uçuşmaya başladılar. Bazısı hemen patlıyordu ama bazıları da o kadar yükseldiler ki, taa bulutlara kadar ulaşabildiler…
                Terleyerek uyandığımda dışarıdan ışıklar sızıyordu perdenin aralığından. Tam da gözüme isabet ediyorlardı. Midemde gurultu sesleriyle birlikte kalktım yataktan. Hazırlanıp indim. Kafamın içinde dolaşıp duran gördüğüm rüyayı değerlendiriyordum bir taraftan da.
                Simit ve peynirler elimde daldım mutfağa, tam da çay dolduracaktım “günaydııın” dedi eleman. Dönüp baktığımda suratında bir sürü soru vardı sanki. Benimle mi yoksa kendisiyle mi ilgili olduğunu kestirmeye çalıştım ama hemen vazgeçip çayı doldurdum ve alıp odama geçtim hızlı hızlı.
                Arkamdan geldi eleman kapıya kadar: “zahmet etmeseydiniz siz ben getirirdim çayınızı” dedi ama sitem vardı ses tonunda. “dökün şu pirinçleri de aklayalım bari” deyince gülümsedi daha sevimliydi suratı.
                “asıl sizinkileri ayıklayalım beyefendi, bir günaydın bile yok mu yani?” anlamıştım meseleyi, yine kendi dünyamda dolaşıyordum demek ki. “Günaydın ya, artık alıştınız sanıyordum benim gel gitli durumuma. Hani oluyor ya dolunayda sular bir yükselip bir çekiliyor, yine oluyor bana da zaman zaman.”
                “Anladım, anladım, şaka olsun diyeydi zaten, aldırmayın siz bana.” Gülümseyerek geriye gitti ve odadan çıktı.
                Günlük yapmak istediklerim ile yapmak zorunda olduklarımı sıraladım önümde duran takvimin üzerine. Epeyce var gibi görünüyordu yapmak zorunda olduklarım. Yapmak istediklerime sıra zor gelecek gibi görünüyordu.
                Günlerden cumartesi olması da işin kötü yanıydı. İçime bir korku düştü yine babamla ilgiliydi korkum, ne sürpriz yaşayacaktım acaba bu sefer. “neyse, neyse dön işine, hadi marş marş” diyen iç sesimi dinleyip işlere yoğunlaşmaya çalıştım.
                Daha önceden verdiğimiz malzeme siparişleri vardı önümde ve durumlarını öğrenmek gerekliydi. Yakında bazıları ihtiyaçtı. Dizüstü bilgisayarı açıp e-mail’lere baktım teker teker. İçlerinde bazı cevap yazıları vardı.
                Hepsine bakmayı bitirince tarihlerine göre sıralayıp not aldım.  Sevindirenleri de vardı içlerinde, hemen çekebileceğimiz malzemeleri işaretledim…
                İşe yoğunlaşmak her zaman tek ve en iyi sığınak olduğunu her zaman aklının bir köşesine yazdım daima ve sıkıştığımda da açıp açıp okuyordum daima.
           Bu gün de yapmam gereken aynısıydı. İki yol vardı benim için bu gibi durumlarda; gündüz işlere yoğunlaşmak, geceleri de kitaba. Dünyamı değiştirirlerdi her zaman. Hoş, başka da bir sığınağım olmadığını bilirdim her zaman. Çok işe yaradığını kendime itiraf etmişimdir ve takdirimi kazanmıştır bu iki durum.
                Hele bazen öyle kitaplar denk geldi ki neden daha önce elime geçmedin diye sitem ettiğim oldu onlara. Bu tür kitaplara bakılırsa eğer, dünyada değişen, daha doğrusu insanlarda değişen hiçbir şey yok daha da kötüleşmekten başka. Örnek mi istersiniz o zaman Montaigne’inin “Denemeler” kitabını bir kez okuyun o zaman derim size. 
         300 yıl kadar önce yazılmış ama hala okuyanlar da tıpkı benim gibi her cümlesine genellikle katıldığını ifade etmişlerdir herhalde.Eminim siz de benzer şeyleri düşüneceksiniz.

156/

Devam edecek... Dedenin Torunu

Görsel: Google Görseller

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlar:
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.