koltuk |
Sen Aklıma Geldin
Yavaşça
yerinden doğruldu ve oturdu olduğu yere. Sanki yabancı bir yerdeymişçesine
etrafına bakındı tekrar tekrar. Ben hiç bozuntuya vermemeye çalışıyordum fazla
tedirginlik hissetmesin diye. Kırık koltuk kahvaltı masamızın yakınında
duruyordu olduğu gibi. Hiç dokunmamıştım
gürültü olmasın, uyanmasın diye. Sabahleyin kahvaltıdan sonra hem temizler hem
de ne yapacağıma karar veririm diye düşünmüştüm.
Masaya
geçip oturdum, demliği de yanı başıma alarak. Geldi, karşıma oturdu “günaydın”
diyerek ama yabancı gibiydik sanki. Anlamaya çalışır bir hali vardı etrafını
inceleyen bir bebek gibi davranışından anlaşılan kadarıyla.
“Günaydın
delikanlı” dedim ben de. Her ne kadar tedirginliğimi ve kafamın içinde dolaşan
soruları saklamaya çalışsam da sanıyorum vücut dilinin söyledikleri vardı, bir
de yayılan enerji. O da ben de anlayacaktık biraz sonra. Umarım soracağım
sorulara doğru cevap verir.
Lokmalarımızı
ağzımıza atarak çaylardan birer yudum aldık. Meşgulmüş gibi görünmeye
çalışıyorduk her ikimiz de.
“Kaç
çocuk vardı sıkışan?” beklediği bir durumdu anlaşılan, sorulacaklara hazırlamış
kendini. Hiçbir şey olmamış gibi rahat cevap veriyordu soruya şimdilik.
“Üç.”
Dedi bir süre durakladı, o anı yaşıyordu veya o anı hatırlamaya çalışıyordu.
“Nasıl,
sıkıştılar, sen ne yaptın o zaman?” kafasını hiç kaldırmadan, cevaplamaya
başladı.
“Oynuyorlardı,
koltuğun üstünde. Daha birer ikişer yaşlarındalar, kırılıverdi bir yeri ve
birisi düştü. Köşedeki düştü aşağıya, koltuğun şu –işaret etti- köşesine. Ben onu
tutmaya çalışırken diğeri de düştü arkasından ve sıkıştılar. ..” etrafına bakınmaya
başlayınca koltuk takıldı tekrar gözüne. Tüm kılıfı yırtılmış, taban ahşap
kısmı tamamen kırılmış, parçalanmış halde duruyordu. Kırılan, koparılan
parçalar arkasında gelişi güzel atılmış halde duruyorlardı. Bazılarında küçük
çiviler vardı.
“Sonra
neler oldu, yardım falan istemeyi düşünmedin mi komşulardan?”
“iyi
ki üçüncüyü çekip aldım koltuğun üstünden aşağıya. Uğraşa uğraşa birini de
çıkardım zorla, yara bere içinde kaldı o da. En küçüğü ne kadar uğraştıysam
çıkaramadım sıkıştığı yerden. Kimseye haber vermek istemedim, benden bilirler
diye. Aklıma sen geldin. En iyisi dedim, bekleyeyim başında. Başka bir zarar
gelmesin başına diye düşündüm ve oturdum şurasına koltuğun. Bekledim,
bekliyordum sen geldin. Kurtardın mı ötekini?” dikkatle koltuğun kırılıp
dağılan köşesine bakıyordu, bir taraftan da benden gelecek cevaba kulak
kabartıyordu.
“Kurtardım,
kurtardım, merak etme sen. Şimdi bir güzel kahvaltımızı yapalım. Sonra konuşuruz
istersen. Ya da anlatmak istediğin bir şey varsa anlatmaya devam et, ben
dinleyeyim seni.”
“iyi,
iyi. İyi etmişsin, kurtarmışsın. Ölseydi işi almıştık başa. Perişan olurduk!”
“Yok,
yok merak etme sen, geldi, geçti her şey. Bundan sonra daha dikkatli oluruz.”
Sevinerek
kahvaltısına devam etti. “Olur, oluruz
oluruz.”
184/
Devam edecek...
Dedenin Torunu
Görsel: Google Görseller
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlar:
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.