Perşembe, Mayıs 03, 2018

Hayal Kırıklığı

"Bahçede uyumak keyifliydi"

Hayal Kırıklığına Uğramış Avcı

                Ben de bu olayı bildiğim için hak verdim kendisine, felaketi yaşamaktansa tedbiri önceden almak daha iyiydi kendine göre ve benim için de taa o zamanlardan kalan bir emniyet anlayışı oldu bu durum. Sanki hissediyor insan olabilecekler konusunu. Sürekli dikkat o yöne yoğunlaşıyor ve olabileceklerin en kötüsüne hazırlamaya çalışıyor insan kendini.
                Yoğurt bakracı boşalınca yere, kuru kuru yedik Pazar ekmeğini kardeşimle. Ekmeğimizi yedikten sonra aklıma geldi “ya görürse komşu yerdeki dökülmüş yoğurdu!” hemen kalkıp kovayla bolca su döktüm ve süpürdüm olduğu yeri. Hiçbir şey görünmeyesiye kadar. Yemedik ayrıydı ama hiç olmazsa komşu bari görmesin dökülen yoğurdu yoksa bin pişman olurdu iyilik düşündüğü için. Ama bu durumu babam hiç bilmedi, görmemişti çünkü temizlediğimi.
                Hatta yine başka bir zaman. O zamanlar ben delikanlıyım, her şeye isyan ediyorum ve karşıma ne çıkarsa yıkıp geçecek gücüm var ve korkularımın üstüne gitme cesaretim deseniz dorukta. Biraz da psikoloji, felsefe, sosyoloji merakı falan var, çözümsüz hiçbir şey yok bana göre.
                Dışarıda yatıyoruz, yaz günü, hava alabildiğine sıcak ve evin içinde durulmuyor. Tutturdu illaki odada yatmak için. Kardeşim ve kendisi girdiler yattılar, üstelik kapıyı da arkadan sürgülediler. Ben de odanın dışına minder atıp bahçede yatmaya karar verdim.
                Bir süre sonra kalkıp geldi babam yanıma. Sesi yumuşacıktı yalvarıyordu “içeriye gidelim, bak filan kişi bizi öldürmeye çalışacak, şu dere boyundan gelebilir karanlıkta…” dediklerini duydukça tehdit gibi algılıyordum ve içimden isyan bayrağı yükseldikçe yükseliyordu. En sonunda dayanamadım:
                “bak baba, gelecekse göreceği de var anladın mı? Buraya kadar gelen ki,şi kelleyi koltuğa almış demektir ve ben de onun kellesini alacağım demektir bu. Burası benim evim ve benim kapalı ve sürekli kapılar arkasında yatmaya hiç de niyetim yok. Gelmiyorum, boşuna ısrar da etme…” çektim çarşafı başıma sırt üstü bıraktım kendimi.
                Baktı yapabileceği bir şey yok ben oldukça bıçkınım, çaresiz döndü kardeşimin yanına. Kapıyı sürekledi yine. Ben yatıyorum ama içimde aslında bir korku da yok değil hani. Hemen küçük bir çıtırtıda başımı kaldırıp bakıyorum, etrafı tarıyorum. Bazen saatlerce kulak kabartıyorum derken uyumuşum.
                Nasıl bir uykuydu ama bir bilseniz. Hayatımda hiç de öyle dinlendirici bir uyku uyumamıştım sanki. Dipdinçtim kalktığımda ve fil kadar da açtım. Bizimkiler hala içeriden çıkmamışlar büyük ihtimalle havasızlıktan uyuşuk durumdadırlar. Gerçi bacadan hava dolaşımı oluyor ya.
                Bu sefer inadım tuttu. Sabahın körü daha, güneş yenice doğmuş, doğar doğmaz yakmaya başladı ortalığı.  Sofrayı bahçeye ağacın gölgesine kuracağım ve bağıra bağıra uyandıracağım onları. Hem de yüreklerine indireceğim bağırmakla. Bir şey oldu paniğiyle apar topar çıkacaklar ortaya. Gözümün önünde canlandırmaya çalıştım olacakları da güldüm kendi kendime. Olur mu, olurdu, babam can yangısıyla ya beni pataklarsa! Olsun, bu keyfe değerdi tokatlar. Görsünlerdi dışarıda yatınca bir şey olmayacağını.
                Yaptım düşündüklerimin aynısını. Babam elinde bir sırık karşıma dikildi, kardeşim korkuyla karışık sessiz bekliyordu yanında. Neredeyse gülecektim karşılarında ama yapamadım çünkü elindeki sırık oldukça uzun ve de kalındı. Ne olur ne olmaz tedbirli olmalıydım o anda. Kardeşime işaret verdim göz çaktım yani, gülümsedim hafifçe babam etrafta düşman ararken ve kardeşim şaka yaptığımı anlayınca koşturdu babamın arkasından yanıma geldi.
                Birlikte sofrayı hazırladık ne bulabildiysek. Ne bulacağız sanki ya çay şekerini suda ezecektik şekerli suya ekmeğimizi banıp banıp yiyecektik ya da erik çöreğini suda –şekerli su olursa değme keyfime oluyordu- ezip ona banıp yiyecektik. Bu sefer şekerli su vardı şansımıza.
                Babam biraz dolandı ortalıkta av bekleyen avcı gibi ve dönüp geldi sonra hayal kırıklığına uğramış avcı gibiydi. Elindeki sırığı götürüp kapının arkasına koyup geldi sonra. Oturduk hep beraber sofraya.

186/
Devam edecek... Dedenin Torunu

Görsel: Google Görseller

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlar:
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.